Cucina Makkarna - İtalyan usulü doyumluk sanat

Ana caddelere konuşlanan ve “Ristorante” olarak anılan restoranlar, yoğunlukları sebebiyle bazen yanlış seçim olabilir. İtalyan kentlerinin ara sokaklarında keşfe çıkıldığında, genellikle aileler tarafından işletilen ve “Trattoria” şeklinde isimlendirilen küçük ve sevimli mekanlarla karşılaşılır. Trattorialar, “esnaf lokantası” gibi hizmet veren yüksek lezzetli mekanlardır. Kalabalık ve gürültüden uzak olmaları da tadına bakılan her şeyden alınan keyfi artırır. Bu hafta trattoria konseptini özel tatlar eşliğinde Ankara’ya taşıyan bir mekanı ziyaret ettim. Reşit Galip Caddesi No:89’daki Cucina Makkarna, 2006 yılından bu güne İtalyan lezzetlerini Türk damak tadı ile kaynaştıran bir mekan.

Fırıncı Orhan - Taş fırınla başlayan lezzet yolculuğu

Ekmek fırınları, marketlerin çoğalması ile birlikte yok olmaya yüz tutan bir anı haline geldi. Evin küçük çocuğu olanlar, özellikle hafta sonlarında uykudan uyandırılıp, fırına gönderilirdi. Sabah kahvaltısının vazgeçilmezi olan sıcak ekmek, mahallenin fırınından alınırdı. Mayalı hamur ve çıtır ekmeğin kokusu birbirine karışır, sabah iştahını ikiye katlardı. Odun ateşinde pişen ekmekler, hamurlaşmaması için önce kağıda sarılır, ardından ağzı açık bir poşete konularak evin yolu tutulurdu. Fırın ile ev arasındaki yolun uzunluğuna göre de ekmeğin bir bölümü adrese teslim edilmeden önce mideye inerdi. Bugün, odun ateşinde pişen ekmeği, en sıcak haliyle alabileceğimiz mahalle fırınlarının sayısı bir elin parmağını geçmez. Fırınlar da, bizler de değişime ayak uydurduk. Ancak bu geleneğin modernize edildiği mekanlar bulabilmek mümkün. 

Kolyoz Balık'ta dört denizin keyif buluşması

Deniz ürünleri konusunda uzman bünyeler; barbun ile tekiri, lidaki ile ısparozu, sardalya ile tırsiyi ayırdığı gibi uskumru ile kolyozun arasındaki farklılıkları bilir. Çoğunlukla balık tezgahlarına “uskumru” kod adıyla çıkan kolyoz, yağlı olduğu aylarda tuzlanarak keyifli bir deniz sofrasına konuk olabilir. Kökeni Yunanca’ya uzanan kolyoz, Türkiye’yi çevreleyen dört denizde de avlanabilen balıklardan biridir. Dört denizden bahsetmişken Türkiye’nin su ürünleri konusunda şanslı bir ülke olduğunu vurgulamak gerekiyor. Ankara, her ne kadar bozkırın ortasında kalsa da şansı değerlendirebilen kentlerden biri. Şehrin balık ve meze kültürü günbegün gelişiyor. Başkent’in balık restoranları, “Ama boğaz manzarası yok ki” diyerek şehri küçümseyenlere karşı susmayı tercih ediyor. Çünkü yanıtı, birbirinden lezzetli mezeler ve taze deniz ürünleri veriyor.

Balıkçı Miço dümeni lezzete kırıyor

Ege’nin tüm kıyılarına hakim olan mavi ve beyaz renkleri, Yunan meyhanelerinin de vazgeçilmezidir. Tüm ayrıntıları süsleyen bu renkler, herhangi bir sürpriz yaşanmadıkça lezzetli meze ve balıkların habercisi olur. Dekorasyon ve lezzetin yanına bir de samimiyet eklendiğinde ortaya keyifli bir ziyafet çıkar. İşin sohbet kısmı ise aynı masayı paylaştığınız dostlarınızla beraber size kalır. Bu hafta Yıldız Turan Güneş Bulvarı ile ve 4. Cadde arasında kalan 701. Sokak üzerinde birkaç ay önce açılan Balıkçı Miço’yu ziyaret ettim. Mavi ve beyaz renkli dekorasyonu, tahta sandalyeleri ve geniş bahçesi ile Ankaralılara, keyifli deniz ürünleri sunan mekanın en önemli özelliği patronsuzluğu...

35 mm Sandwich - Ekmek arası keyif molası


“Ekmek arası” ya da İngilizce ifadesiyle “Sandwich”, hızla üretilen ve tüketilen bir gıda türü olduğu için Türkiye’de genellikle “yemekten sayılmama” gibi bir muameleye maruz kalır. Halbuki sandwich, yaklaşık 300 yıllık geçmişe sahip, sınırsız seçeneklerde hazırlanabilen bir yiyecek. 1700’lü yıllarda Birleşik Krallık sınırları içerisinde yer alan Sandwich Adaları’nın tek hakimi Kont 4’üncü John Montagu, o dönemde devlet adamlığının yanı sıra kart oyunlarına düşkünlüğü ile tanınıyor. Kont Montagu, uzun süren oyunlarını yemek sebebiyle bölmek istemediği için uşağından kendisine iki dilim ekmek arasında et hazırlamasını istiyor. Zaman içerisinde Montagu’nun bu alışkanlığı, masadaki diğer oyun arkadaşları tarafından da benimseniyor ve ekmek arası yemekler “sandwich” adıyla anılmaya başlanıyor.

Gaziantep Altınşiş Kebapçısı - Nesilden nesile Antep mutfağı

Yeme-içme konusunu bir ihtiyacın ötesinde görenler, Gaziantep mutfağını her daim ayrı bir yerde tutar. Yeni tanışanlar için “ağır”, müdavimler içinse “vazgeçilmez” tatlara sahiptir.
Her tür sebzeyi hatta meyveyi kuzu eti ile bir araya getirebilen, baharat karışımlarının sanata dönüştüğü, yüzlerce çeşide sahip Antep mutfağını, “lezzet hazinesi” şeklinde tanımlamanın abartlı olmayacağını düşünüyorum. Öğle yemeğinden kalkmadan akşam ne yiyeceğini düşünmeye başladıklarını her daim dile getiren Antepliler, nesilden nesile aktardıkları mutfak sırları ile efsanevi tatları günümüze ulaştırıyor. Bu mutfağın tadına bakabilmek için Ankara’dan kalkıp, Antep’e gitmek her zaman mümkün olmuyor. Fakat Gaziantep mutfağını Başkent’e taşıyan mekanlar aracılığıyla yöresel lezzetlere kolayca ulaşabilmek mümkün. 

Tavacı Recep Usta ile Diyarbakır sabahı

Güneydoğu mutfağının enfes tatlarını yıllardır Ankaralılara sunan Tavacı Recep Usta’nın Diyarbakır’da yetişen süt kuzularından yarattığı harikaları yakından tanıyoruz. Recep Usta, kırmızı et severler için vazgeçilmez bir lezzet. 1978 yılından bu yana mutfakta olan Recep Usta, ilk restoranını Diyarbakır’da açıyor. 2002 yılından bugüne Ankara’da üç şubeye ulaşan mekanın, Türkiye’nin bir çok ilinde de şubeleri bulunuyor. Recep Usta’nın meşhur gerdan haşlamasının Yılmaz Erdoğan’ın şiirlerine konu olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Denizatı İncek'te hafta sonu kahvaltı keyfi


Kentin hızla yükselen yeni yerleşim alanı İncek, birkaç yıl içinde binalara teslim olacak gibi görünüyor. Fakat bölge hala yeşili ve temiz havası ile hafta sonu kahvaltısı için Ankaralıların gözde bölgelerinden biri. İncek’te çok sayıda kahvaltı mekanının arasında Başkent’te 40’ıncı yılını geride bırakan bir isim dikkat çekiyor. Yarım asıra yaklaşan Denizatı Pastaneleri’nin İncek şubesi, son iki yıldır bölgenin serpme kahvaltı noktalarından biri oldu. Şehrin gürültüsü ve kirli havasından kaçıp, çimlere basarak kahvaltı etmek isteyenler için Denizatı İncek’i ziyaret ettim.

Özgür Bahçe - Ağaçlar altında doğal kahvaltı

Eymir Gölü, hafta sonları kentin stresinden uzaklaşmak isteyen Ankaralılar için en yakın “kaçış rotası” olma özelliğini taşıyor. Göl çevresinde yapılan bisiklet turu ya da yürüyüş, gerçekten insanın ruhunu dinlendiriyor. Kalori harcatan bu aktivitelerin ardından bünyenin bir miktar gıdaya ihtiyacı oluyor. Örneğin çimler üstünde, ağaçlar altında bir kahvaltı gibi... Eymir’in güzelliğini korumak için gölün etrafında sınırlandırılan yapılaşma, göl dışındaki bölgede yeni mekanlar oluşmasını sağladı. Bunlardan biri de TRT’den Eymir’e doğru inerken, nizamiyeye dönmeyip sola ilerleyerek ulaşacağınız, yüzlerce meyve ağacının arasına saklanan Özgür Bahçe adlı mekan. 
Yıllar önce buğday tarlası olarak kullanılan 4 bin 500 metrekarelik bir arazi; çimlendirilip, meyve ağaçlarıyla bezeniyor. Önce bir ailenin yaşaması için oluşturulan bu mekan, zamanla konuk ağırlamaya başlıyor ve ardından Özgür Bahçe ortaya çıkıyor. Bahçeyi oluşturan aile, artık mekanın keyfini Ankara’nın dört bir yanından gelen konukları ile birlikte sürüyor.

Trilye Restaurant - Dünyaya açılan ödüllü lezzet

Yemyeşil zeytinlikler ile masmavi denizin arasına konuşlanan Bursa’nın şirin sahil kasabası Trilye’yi ziyaret edenler, buram buram tarih kokan o sokakları iyi bilir. Keyifli bir hafta sonu geçirmek isteyen Ankaralılar’ın da kaçış rotalarından biri olan Trilye’de; gündüz saatlerinde ara sokaklar gezilir, tepedeki tarihi manastıra gidilir ve ardından kordona inilir. Hava kararırken balıkçıların ağlarına takılanlar, kasabanın restoranlarındaki yerlerini almaya başlar. Konakladığınız pansiyon ya da otelin mavi manzaralı odasına geçmeden önce taze deniz mahsullerini mideye indirmezseniz Trilye ziyaretinin en önemli ayağını atlamış olursunuz. Kısaca, bir keyif kasabasıdır Trilye... Bozkır Ankara’da da manzara hariç, Trilye keyfi yapabilmek mümkün.